Suyu yapılandırma
Su ve EHF (Aşırı Yüksek Frekans): EHF’nin Su Üzerindeki Etkisinin İlkeleri
Enerji-bilişsel etkileri ve yapılandırılmış suyu incelemek için Moskova’da bir laboratuvar kurulmuştu. Artık bir “federal merkez” olan bu laboratuvarın yeni adı ise Rusya Sağlık Bakanlığı Geleneksel Teşhis ve Tedavi Yöntemleri Federal Bilimsel Klinik ve Deney Merkezi Bilimsel Doğrulama Laboratuvarı’dır. Merkezin başkanlığını biyolojik bilimler doktoru, kimya bilimleri adayı, felsefi bilimler adayı profesör S.V. Zenin yürütmektedir.
Laboratuvarın ekibi enerji-bilişsel etkileri değerlendirmek için bilimsel yöntemler bulmakla, başka bir deyişle insanların veya cihazların (çeşitli bükülme jeneratörleri vb.) psişik yeteneklerini niceliksel ve niteliksel olarak değerlendirmenin yollarını bulmakla görevlendirilmiştir. Burada, vücudun çevreyle etkileşim mekanizması incelenerek, bu etkileşimin suyun yapılandırılması yoluyla gerçekleştiği gösterilmiş ve kanıtlanmıştır: Bir tür biyo-bilgisayar olan su, dış sinyalleri alır ve hatırlar, yapısını yeniden düzenler, sonra bu bilgiyi başka bir biyo-bilgisayara (örneğin insan beynine) iletir ve o da vücuda kontrol komutları gönderir. Bu şekilde “enerji-bilişsel etki” kavramı formüle edilmiştir.
Araştırmacılar, belirli maruz kalma frekanslarında suda ve sulu ortamda rezone olan “şeffaflık pencerelerinin” varlığını deneysel olarak ortaya koydular. Buna ek olarak, EHF ışınımının etkisi altında suyun kendi moleküllerinin yapısını değiştirebildiği anlaşıldı. 1979 yılında “Biophysics” dergisi, SSCB Bilimler Akademisi Radyo Mühendisliği ve Elektronik Enstitüsü’nden bir grup çalışanın S.A. Ilyina başkanlığında “Milimetre dalga ışınımının biyolojik nesneler üzerindeki etkisinin iletiminde suyun olası rolü üzerine” başlıklı bir makalesini yayınladı. Makaleye ilişkin açıklamada şöyle denmektedir: “Milimetre dalga ışınımının (MWR) insan kanındaki hemoglobin ve eritrositler üzerindeki etkisini gözlemledik; bu etki, gem-globin bağının gücünün artması (ya da zayıflaması) ve eritrosit zarlarında osmoz stabilitesinin azalması şeklinde kendini göstermektedir. Gözlenen etki, ışınımlanmış süspansiyonun (çözünmeyen katı partiküllerin sıvı bir ortam içinde dağılmış halde bulunduğu kaba serpintiler) basitçe ısıtılmasıyla açıklanamaz. Eritrositler üzerindeki maksimum etki, eritrositler tarafından doğrudan emilen enerjinin minimum olduğu sırada süspansiyonun güçlü bir şekilde seyreltildiği koşullar altında elde edilir. Elde edilen veriler, IMD‘nin biyolojik nesneler üzerindeki etkisinde belirleyici olanın mikrodalga alanında doğrudan emilen enerji miktarı değil, biyolojik nesnenin ışınım alanındaki su ile etkileşimi olduğunu varsaymamızı sağlıyor”. Sözü geçen çalışma, atmosferdeki milimetre dalgalarına ilişkin aletler, teknoloji ve yayılım üzerine All-Union sempozyumunda rapor olarak sunuldu. “Özetler ve raporlar, s. 316, IRE AN USSR, 1976 “.
Suyun milimetrik ışınımla aktivasyon mekanizmasına ilişkin bir açıklama da kısa süre sonra O.V. Betsky tarafından yapıldı ve “suyun hafızası” etkisi adını aldı. “Bu etkinin özü şöyledir: Sıvı suyun yapılandırılmış olduğu ve esas olarak kümelerden oluştuğu ve su moleküllerinin hidrojen bağlarıyla birbirine bağlandığı bilinmektedir. En yakın iki oksijen atomu arasında bulunan hidrojen atomunun, ya bir oksijen atomuna yakın ya da diğer oksijen atomuna yakın olmak üzere iki durumdan birinde olabileceği anlaşıldı. Bu durumlardan biri kararlı, diğeri ise kararsızdır. Bir hidrojen atomunun kararlı bir durumdan kararsız bir duruma geçiş enerjisi, EHF aralığında bir enerji kuantumuna karşılık gelir. Dolayısıyla, EHF ışınımının etkisi altında hidrojen atomları kararsız bir duruma geçebilir ve bir süre sonra EHF aralığındaki enerji kuantumlarının zorunlu olarak yeniden salınmasıyla (“su hafızası”) kararlı bir duruma geri dönebilirler. Böylece su, EHF aralığındaki elektromanyetik dalgaların düşük yoğunluklu moleküler jeneratörü rolünü oynar… Su molekülleri birkaç hafta gibi oldukça uzun bir süre kararsız durumda kalabilirler.” S.A. Ilyina ve diğerlerinin araştırmaları, canlıların organizmalarında bulunan suyun radyo dalgalarını algılayabildiğini; içerdiği bilgileri depolayabildiğini ve bir süre sonra aynı frekanslarda yeniden yayabildiğini; bir alıcı, bilgi taşıyıcısı ve radyo dalgası yayılımının moleküler jeneratörü olarak hareket edebildiğini kanıtlamıştır.
O.V. Betsky’nin Saratov’lu meslektaşlarının başarıları hakkındaki raporundan şu alıntıyı paylaşalım: “Rusya Bilimler Akademisi Radyo Mühendisliği ve Elektronik Enstitüsü’nün Saratov şubesinde yürütülen çalışmalardan bahsediyoruz. Söz konusu çalışmalar, düşük yoğunluklu mm dalgalarının canlı organizmalarla ve su içeren herhangi bir nesneyle etkileşimindeki yeni etkileri tanımlamaktadır… Keşfedilen etkilerin özü kısaca şu şekilde açıklanabilir. Düşük yoğunluklu mm dalgaları su içeren nesnelere (özellikle insan vücuduna) 1-10 μw seviyesinde bir güçle etki ettiğinde, nesnenin kendi elektromanyetik (termal) ışınımının değeri farklı bir frekansı-değişmiş aralıkta (“tarayan” mm-dalgalarının frekansına göre) değişir… bu en çok desimetre dalga boyu aralığında belirgindir ve hassas alıcılar (radyometreler) kullanılarak güvenle kaydedilir. Bu fenomenin ana özelliği, termal ışınımdaki değişimin (artışın) gerek “tarayan” mm-ışınımının frekansına gerekse “(sabit bir alım frekansında) desimetre aralığındaki termal ışınım gücüne -yani, mm-aralığındaki ışınım frekansı” eğrisindeki rezonans benzeri alanlara- bağlı olmasıdır. Bu durum en açık şekilde üç rezonans frekansının yakınında kaydedilmiştir: 50.3; 51.8 ve 65 ghz. Böylece, halihazırda bilinen ve biyomedikal uygulamada kullanılanlara ek olarak biyolojik açıdan önemli birkaç ilginç frekans daha deneysel olarak keşfedilmiştir … ayrıca, biyolojik rezonans yalnızca EHF aralığında 1-10 μw arasındaki güç değerlerinde gözlemlenebilir ve daha düşük ve yüksek güç değerlerinde rezonans etkileri gözlenmez.
“‘Saratov’ frekanslarındaki milimetrik dalgalar suyun ve su içeren nesnelerin derinliklerine nasıl nüfuz eder?” “Biyolojik nesneler bu frekanslarda zayıf elektromanyetik dalgalarla ışınımlandığında, moleküler su osilatörleri dış sinyalin frekanslarını yakalayarak eşzamanlı üretim veya rejeneratif güçlendirme yoluyla yükseltir. Bu frekanslardaki dalgalar sulu ortamda çok düşük kayıplarla yayılırlar … ve böylece ışınımlanan nesnenin büyük bir derinliğine nüfuz ederek zayıf bir dış sinyalle etkileşim sürecine derin yapıları dahil edebilirler.” Milimetre dalgalarının insan ve hayvan derisinde neredeyse tamamen emildiği gerçeği ile bu dalgaların iç organlar üzerindeki etkisinin de aynı derecede kesin olduğu gerçeği arasındaki paradoks çözülmüştür.
Kan (%83 su) dışarıdan gelen ışınımın ana (ama tek değil) alıcısıdır. Kan bu ışınımı deri yüzeyinin 0,2 mm altındaki deri altı kılcal damarlarda algılar ve bir dakika içinde tüm vücuda taşıyarak en uzak köşelerine ulaştırır ve orada yeniden yayar. “Aynı hacme sahip (1 ml) ışınımlanmış ve ışınımlanmamış trombosit ve eritrosit kan hücreleri numuneleri EHF-geçirgen malzemeden yapılmış, koni şeklinde iki kaba ayrı ayrı yerleştirildi… kaplar her ikisinin de seviyeleri aynı olacak şekilde birbirinin içine geçirildi. Aynı zamanda, ışınımlanmış ve ışınımlanmamış kan hücresi numuneleri arasındaki maksimum etkileşim yüzeyi, 0,3 mm kalınlığında (daha küçük çaptaki hücre duvarının kalınlığı) bir EHFf-geçirgen kılcal tabaka aracılığıyla sağlandı. Örnekler çeşitli modlarda ışınımlandı.
Bizi ilgilendriren kısmı şu: “42.2 (λ = 7.1 mm) ve 53.3 ghz (λ = 5.6 mm) frekanslarında 14 dakika boyunca aralıklı sinyal üretme modunda (2 dakika ışınımlama, 5 dakika duraklama), yani 2 tam döngü … sonuçlar: 10 mw/cm2 düşen güçle 42.2 ghz frekansında elektromanyetik ışınımlama, eritrositlerin agregasyon indekslerinde bir azalmaya ve zarlarının deforme olabilirliğinde bir artışa neden olmuştur … ışınımlanmış eritrositler ışınımlanmamış olanlarla inkübe edildiğinde (kuluçkalandığında), ışınımlanmamış olanların da kontrol verilerine kıyasla kümelenme kabiliyetinde bir azalma olmuştur. Benzer değişiklikler 53.5 ghz frekansında EMP kullanıldığında da gözlenmiştir. Göğüs ağrısı şikayeti olan hastalardan alınan ışınımlanmamış trombositlerin, 42.2 ve 53.5 ghz frekanslarında EMR’a (elektromanyetik ışınım) maruz kalan eritrositlerle inkübasyonununda, trombositlerin işlevsel faaliyetlerinde bir azalma gerçekleştiği ve bunlar (ışınımlanmaya maruz kalmayan trombositlerle) karşılaştırıldığında ışınımlanmış trombositlerin kümelenme yeteneklerinde de bir azalmanın meydana geldiği gösterilmiştir. Bu da EHF kaynaklı hücreler arası etkileşimin varlığı hakkında bir sonuca varmamızı sağlıyor… “. Deney sonuçlarından çıkan bir diğer sonuç da şudur: Sadece kanda bulunan su değil, aynı zamanda kan hücreleri olan trombositler ve eritrositler de radyo dalgalarını algılayıp yeniden yayarak bilgi içeriklerini koruyabilmektedir.